Salı, Şubat 26, 2008

STEFO'DAN MEHMETÇİK'E MEKTUP...

"Ben bu Çocuğu çok seviyorum." demiştim ya!.. İşte o yürekten çağıl çağıl, Türkçe bir mektup. Hem de tam zamanında! Niye sevdiğimi söylememe, tekrarlamama gerek var mı?
"ASKERE MEKTUP...
Çocukluklarımı, anılarımı bir bir otobüse bindirip gönderiyorum bu aralar. Her bir giden beraberinde bir şeyler götürüyor benden. Fazla duygusallaştım bu aralar sanırım ama haklıyım. Canım, kanım onlar benim. Çocukluğum...
Aklıma geliyor işte...
Aynı sokakta top peşinde koştururken, düşüp de dizlerimizi beraber parçaladık. Sonra beraber sardık yaralarımızı. Aynı tabaktan yemek yedik. Yan yana uyuduk. Bir kuru ekmeği bölüştük. Sevildik, sevdalandık, dertlendik, dostlarla buluştuk. Birbirimizin omzuna döktük gözyaşlarımızı kimse görmedi. Mahalle kavgaları yaptık tabiri caizse. Annelerimizden sopa yediğimizde birbirimize koştuk. Sokakta biraz fazla kalalım diye ağaç kovuklarına saklandık. Hatalarımızda uyardık, doğrularımızda örnek aldık, takdir ettik birbirimizi. Her zaman sırt sırta durduk. Kardan adamlar yaptık beraber. Çocukluğumuz gibi bembeyaz. ''Küstüm ulan senle, bir daha da konuşmayacağım'' diye başlayan cümlelerden, elimiz omzumuzda muzur şarkılarla çıktık. Zaman geçti büyüdük biraz. Aynı sokağın çocukları olup, aynı çocukluğu paylaşmaya hep devam ettik. Yaş büyüdükçe oyunların yerini sevdalar aldı. Kahkahaların yerini tebessümler. Meyve suyunun yerini yeni bir şey almadı desem zaten inanmazsınız.
Değişmeyen tek şey çocukluk arkadaşları oluşumuzdu. Ve birbirimize olan sevgimiz.
Hayat dedikleri şey bu olmalı. Zira biz çocuk kalsaydık hep be Alper'im... Hep çocuk kalsaydık... Can... Emrah... Aras... Mahalle maçı var desem döner misiniz be oğlum? Annem size kek yapmış desem? Bu sefer geçmeyeceğim sizi bisiklet yarışında. Söz veriyorum çok sert şut çekmeyeceğim desem... Özlemiş sizi sevdalılarınız desem... Anneniz özlemiş desem... Ben desem be..! Ben özledim desem...
Zor oluyormuş ilk kez ayrılmak. Meğer ne de çok alışmışız birbirimize. Aynı sokağın farklı köşelerinde olmak bile huzur veriyormuş insana. Saçlarını kestirirken hissettim ne demek olduğunu Alper'im. Yüzünde cesaret vardı. Korkardı kim olsaydı karşında. Askerdin artık. Akşam yolcu ederken Alper'imi, askerimi, sarılmadık bile. Sarılamadık. Ayrılık yok oğlum..! O korkak hainlere saklandıkları dağları zindan etmeden ayrılık yok. Vatan toprağına şehit düşene kadar gerekirse.
Zamanı geldiğinde ben..!
Gerekirse şimdi..! Hemen..!
Sizi bir bilinmeze gönderdiğimiz kesin ama şunu bilin ki göğsüm kabardı. Gurur duydum hepinizle. Öyle ki gelesim var yanınıza. Okul falan yok gözümde. Ne olacaksak beraber olalım. Vatanım için..! Vatanımız için..! Atamız için... Ve ülkemizin bütünlüğü... Doğacak çocuklarımız için..!
Kardeş olmak aynı anadan aynı babadan olmak mı derim hep. Değilmiş... Daha iyi anlıyorum şimdi. Hele bu sabah uyandığım anki ruh halimi sizlere anlatamam. Zaten damarımdan fışkıracak acım 15 şehit ve daha niceleri için. Mektubu çok uzatmamak lazım kardeşlerim. Bir son söz gerekir şimdi yazacak... Hep asil milletimiz okuyacak değil ya bu mektubu... Hainlerden de okuyacaklar olacaktır. Hedefse hedefin en kallavisiyim ben..! Çünkü bir dakika bile düşünmeyeceğim sizi yok etmek için..! Hem tüfeğimle savaşacağım... Hem kalemimle...
''Özgürlüğümüz için Çanakkale'de 250.000 şehit verdik bilirsiniz... Vatanımız için ''HEPİMİZ'' şehit olmaya hazırız..! Bilir misiniz..!''
Asker..!
Yolun açık... Alnın ak olsun...
Özleyeceğim sizi...
Ben de geleceğim...
Yakında...
Buluşacağız...
Selamlar olsun...
Çocukluk arkadaşınız... Stefo SEYİSOĞLU''
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: