Çarşamba, Şubat 13, 2008

ORTAÇAĞ GERİCİLERİNE...

Korkaklar çok karabasan görürler!... Ben de, ara sıra 'bu korkak birileri'ne seslenirim!...
Ama benim seslendiğim birileri, korkak oldukları için ihânetten ihânete koşanlar, ya da hâin oldukları için korkak olanlar, olurlar hep!...
Elbette korkaklar, rüyalarında dünyayı fethedemezler!... Korkaların hayalleri de, rüyaları da korktukları için sığındıkları güç veya güçlerin başarılarıyla doludur!...
Korkaklar; hayallerinde de, rüyalarında da korkmaya devam ederler! Uyandıklarında üzerlerinden silindir geçmiş gibi olurlar!...
Karanlıkta tek yürürken kendi ayak seslerinden, sessizlikte kendi aldıkları nefeslerinin sesinden de korkarlar! Çünkü hayatlarında hiç ama hiç kendileri gibi yaşamamışlardır!...
Aldıkları görevler gereği rollerini yaparken çok cesûr görünseler de, korkuları rüyâlarını, hayâllerini işgâl etmiştir, bu işgâli de saklayamazlar...
Korkaktan kastım, hâin; hâinden kastım da korkaktır elbette!...
Yoksa cesâretle korkaklığın, birbirine çok yakın davranışlar ve kavramlar olduğunu yaşadıklarımızdan, gözlemlediklerimizden hareketle bilenlerdeniz...
Uzaktan kumandalı rüzgar güllerimiz, siyasi topaçlarımız hatta "Dolma kalemler"imiz, son günlerde kendilerine çok yakışan bir davranış daha sergileyerek korkulması gereken bir tehlikeyi,-görevleri gereği- yeniden gündeme taşımaya çalışıyorlar.
Nedir bu tehlikeden öte afetin adı? İrtica!... Neden? Çünkü muhalefet, bu kurnaz din tacirlerine karşı milletle birlikte olmayı başaramıyor! Tek çare olarak ta; yasaklara sığınmak, darbe çığırtkanlıkları yapmak kalıyor!...
Allah, Allah!...
Nemenem bir şeydir bu irtica?
Nedir bu irtica? Sözlük anlamıyla, ricât etmek yani geri dönmek... Geri dönmek olunca da gericiliğin karşılığı gibi bir târifle karşımızda!...
Acaba ricât etsek ne olur? Yani kelimenin sözlük anlamından hareketle geri dönmeye niyetlensek ne olur? Veya biz bu geri dönüşü, bu ricâtı becerebilir miyiz?... Vallahi mümkün değil!...
Bir de düz mantığımla baktığım zaman zaten aklım karışıyor benim!... İlericilik, aydın(cı)lık, medeni(ci)lik adıyla bu irticâ denen tehlikeye karşı duranları, anlamakta sıkıntı çekiyorum!...
İslâmiyet'ten bin yaş daha eski olan, geçmişi ve tarihi engizisyon uygulamaları, diri diri insan yakarak şeytan çıkarmalar, giyotinlerde baş kesmeler, mezhep çatışmaları yüzünden yüzlerce yıl oluk oluk kan akıtmalarla dolu Hristiyanlığın mensupları ve savunucuları, yani batı, yani Haçlı, İslâmiyetten bin yaş daha eski olmasına rağmen İlerici!... Müslümân gerici!
Hristiyanlıktan bin yaş daha eski olan Yahûdilik, yani İsrâiliyat, yani Siyonizm ve bunu savunanlar ilerici!... Müslümân gerici!
Allahınızı severseniz aklınız başınıza toplayın!... Eğer ben "İslâmım, Elhamdülillah Müslümânım." dediğim için mürtecî isem, gerici isem; Hristiyanım diyenler, yahûdiyim diyenler, gericiden de öte karanlık ve karanlıkçılar olmazlar mı, olmalı değiller mi?...
El kapılarında, fahrî teşrifatçılığın gereği yok!... İtin korktuğu yere ürüdüğünü bilmez miyiz biz?!...
İslâmiyet'ten bin sene daha eski bir dînin savunuculuğunu yapan, son yüzyılda Haçlı'nın silahşörlüğüne ve dünya jandarmalığına soyunan gerici oğlu gerici, "buş oğlu buş" Irak'a yapılan saldırı ve işgâli, "Haçlı Seferi" olarak açıklarken; bu insafsız-kan içici gericilerden, Haçlı'dan yana olan ilericilerimizi, korkaklıkla ithâm etmezsem neyle ithâm edeyim?...
Bu gerici oğlu gerici, bu "Buş oğlu Buş"; yeni saldırılara hazırlanırken, yeni senaryoları sahneye sürerken bizim irticâ ile, dînle, dindârla gereksiz uğraşımızın Allah aşkına mantığı var mıdır?... Ve böylesi mantıksız bir meşgûliyetin zamanı mıdır?!...
Milleti iritcâ tehdidi ile, türban dayatması ile meşgûl ederken neleri saklıyorsunuz?
Siyasîlerimize, yönetim için görevlendirdiklerimize Kutatdgu Bilig'den bir altın öğüdü, bir daha hatırlatmak isterim:
"Ülkeyi elde tutabilmek için orduya ihtiyaç vardır. Orduyu besleyip donatmak için de çok mal ve servet gerekir. Orduyu besleyip donatacak akçayı bulabilmek için de halkın zengin olması gerekir. Halkın zengin olması için de yöneticiler doğru yasalar koymalıdır. Bunlardan biri ihmâl edilecek olursa dördü de işe yaramaz. Dördü de işe yaramaz olunca devlet yönetimi çözülür, ülke yönetimi bozulur...."
Yusuf Has Hâcib'in 1070 yılında yani günümüzden 900 sene, hatta yaklaşık bin sene önce yazdığı kitabından... Günümüzü anlatmış, târif etmiş değil mi?!... Eğer gericilik; geri dönüp Yusuf Has Hâcip gibi değerlerimizin öğütlerinden pay almak diye yorumlanabilirse ve böyle bir ricâta itiraz eden de çıkmayacağına göre; gelin hep beraber mürtecî, gerici, geri dönüşçü olalım!...
Muhteşem Türk Atatürk'teki; Yusuf Has Hâciplere, Kaşgarlı Mahmutlara, Cengiz Hanlara, Timurlara olan saygı ve sadakati anlasak veya o kadarcık gericileşebilsek(!), Vallahi dünyanın en ilerisindeki, yine biz oluruz!...
Açıkçası; gereksiz zamanlarda, gereksiz işlerle uğraşarak milleti de gereksiz münakaşaların içine çekerek dikkat dağıtmanın, korkaklığın gereği yok!... Korkaklığı; orta çağ gericiliğini savunarak ilericilik maskesiyle kamufle etmenin de mantığı yok!...
Biz Müslüman Türküz... Biz i'lâ-yi kelime-t-ullâh iddiâsı olan bir milletiz... Biz dünya nizâmından kendini sorumlu tutan bir ırkın ahfadıyız...
Biz bunları tekrar söyleyelim; gerici oğlu gericiler, asıl mürtecîler, asıl ortaçağ karanlıkçıları, bize ne derlerse desinler!...
Bu sözlerimin de aslâ ve kat'a başörtüsü ile alâkası yok!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: